EĞİTİM ve SAĞLIK POLİTİKALARINI KİMLER BELİRLİYOR?

Devlet mi, Zincir markalar mı!!!

Yenidoğan çetesi olarak adlandırılan, sağlık sektöründeki suç odaklı yapıların ortaya çıkması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda vicdani ve ahlaki bir çöküşün de işaretidir. Bu çürüme, ticari kaygıların insani değerlerin önüne geçtiği bir dönemin tezahürüdür.

Son 20 yılda Türkiye’de eğitim ve sağlık alanlarında yaşanan gelişmeler, bu iki temel hizmetin nasıl ticarileştiğini, çürüdüğünü göstermektedir.

Özellikle eğitimdeki örtülü özelleştirme süreci, devlet okullarına olan güvenin sarsılmasına ve fırsat eşitsizliğinin artmasına neden oldu.

Liyakatten yoksun atamalar, sık sık değişen müfredat ile eğitimde kalitenin geri plana atılması, eğitim sistemini temelinden sarstı.

Aileler çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlama arayışıyla özel okullara yönelirken, devlet okullarına olan ilgi azaldı ve eğitim büyük bir ticari sektöre dönüştü.

Bu süreçte, öğretmenler düşük ücretler ve ağır çalışma koşulları altında ezilirken, öğrenciler de nitelikli eğitime ulaşmakta zorluk yaşadılar ya da ulaşamadılar.

Nitekim, üniversite sınav sonuç verileri, ülke genelindeki eğitimin niteliğinin bozulduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Benzer bir tablo, sağlık alanında da karşımıza çıkıyor.

Hızla artan özel hastaneler, sundukları "otel konforunda" hizmetlerle ön plana çıkarken, basit bir muayene için talep edilen fahiş rakamlar, sağlık hizmetlerinin çoğu vatandaş için erişilmez hale geldiğini göstermektedir.

Özel sağlık sigortaları, tamamlayıcı sigortalar ve devletin bütçesinden karşılanan bu yüksek bedeller, uzun vadede ülkemizin ekonomik kaynaklarını tüketen bir süreç haline dönüşmüştür.

Devasa hastane zincirlerinin hamburger markaları gibi yayılması, sağlık sektörünün ticarileşmesini hızlandırmıştır.

Eğitimde olduğu gibi, sağlıkta da bu ticari yapıların büyümesi, kamuya ait hizmetlerin zayıflamasına ve sistemin çökmesine neden oluyor.

Eğitim ve sağlık gibi toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan hizmetlerin bu denli ticarileşmesi, toplumun genelini ilgilendiriyor.

Ülke ve halk kaybederken, bu sektörlerde kâr elde eden yapıların palazlandığını görüyoruz.

Hem sağlık hem de eğitim sistemlerinin adil, eşit ve nitelikli hizmet sunabilmesi, ancak kamu yararını gözeten ve liyakat ile tutarlılığı esas alan politikalarla mümkün olabilecektir.

Devletin bu alanlarda güçlendirilmesi, toplumun geleceği açısından elzemdir.

20.10.2024

Sevim DALGIÇ GÜL