Eğitimin Değerli Paydaşları,

Son 20 yıldır eğitim ve öğretim sistemimizi adeta bir yazboz tahtasına çeviren, sürekli değiştiren ve deneysel politikalarla şekillendiren anlayışın ülkemizi getirdiği vahim tabloyu hep birlikte izliyoruz.

Bu tablonun en acı yüzü, toplumun vicdanında derin izler bırakan sembol isim Narin Çocuk olarak bugün karşımızda duruyor.

Onun hikâyesi, adeta bir simge haline gelmiş, herkesin yüreğinde derin bir sızıya dönüşmüştür.

Eğitim sistemimizi güçlendirmesi gerekenler, maalesef cehaletin derinleşmesine, yobazlık ve gerici zihniyetlerin güç kazanmasına zemin hazırlamıştır.

Eğitimdeki gerileme ve adaletsizlik, toplumda her geçen gün artan şiddetin de temelini oluşturmaktadır.

Öğretmenlerin karşılaştığı şiddet, kadınlara, doktorlara, çocuklara ve hayvanlara yönelen şiddet olayları, eğitimin kalitesizleşmesi ve topluma sağlıklı değerler kazandırılamamasının sonuçlarıdır.

Eğitimi siyasetin üstüne koyup, her türlü politika ve stratejiyi bunun üzerine inşa etmemiz büyük bir önem taşıyor.

Eğitim, hiçbir siyasi kaygıya kurban edilmemeli; partiler üstü, uzun vadeli ve sürdürülebilir politikalarla güçlendirilmelidir.

Gelişmiş, insanları huzur ve refah içinde bir Türkiye ancak bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim sistemiyle mümkündür.

Dünyada eğitimde kendini ispatlamış ve örnek gösterilen ülkelerde, iktidardaki siyasal yönetimler, sol ya da sağ fark etmeksizin, eğitim politikaları üzerinde asla oynama yapmazlar.

Bu ülkeler, köklü değişiklikler yapmak yerine, ihtiyaç analizleri yaparak eğitim sistemlerini zamana göre geliştirirler.

Bu vizyon doğrultusunda eğitime gereken önemin verilmesi, toplumun her kesimi için daha adil, özgür ve ileriye dönük bir gelecek sağlayacaktır.

Atatürk'ün hedef gösterdiği çağdaş ve bilimsel eğitim anlayışından uzak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve ÇEDES projeleriyle ülkemizin geleceğini inşa etmek maalesef mümkün değildir.

FATİH Projesi ile başlatılan ve 4+4+4 sistemi ile desteklenen bu deneysel yaklaşımlar, Atatürk’ün 'fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' bireyler yetiştirme ilkesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim mirasına yakışmamaktadır.

ÇEDES projesi ile eğitimin ideolojik bir yıpratma sürecine sokulması, çocuklarımızın ve gençlerimizin Atatürk'ün aydınlık geleceği yerine karanlık bir geleceğe mahkum edilmesi kabul edilemez.

Biz, modern, bilimsel ve özgür düşünceye dayalı bir eğitim sistemiyle yarınlarımızı güvence altına almak istiyoruz.

Burada şu soruyu sormamız gerekiyor: Eğitimin örtülü bir şekilde özelleştirildiğinin farkında mıyız?

Özellikle belirtmek istiyorum ki, büyük bir ekonomiye dönüşen özel okullar gerçeği ile karşı karşıyayız.

Vatandaşlarımız her yıl yüzbinlerce lira kredi çekiyor, borçlanıyor ve çocuklarını laik, modern eğitim verdiğini düşündükleri, hijyen koşulları daha iyi, beslenme hizmeti sağlayan, güvenilir gördüğü özel okullara göndermeye çalışıyor.

Ancak üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biri, tüm çocuklarımızın eşit eğitim alma hakkı bilinciyle, devlet okullarımızın iyileştirilmesi için hep birlikte mücadele başlatmamız gerektiğidir.

Her çocuğumuzun eşit şartlarda eğitime ulaşma hakkı vardır ve kaliteli eğitimi tüm okullarda görmeliyiz.

Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, okullardaki bağış skandalıyla ilgili açıklama yaparken, "Bağış yok; aile, çocuğunu kaydının çıkmadığı okula kaydettirmek istediği için bir bedel ödemeyi göze alıyor" dedi.

İşte bu, asıl büyük sorunumuzu gözler önüne sermektedir.

Bu açıklama, okulların eşit eğitim vermediğinin ve velilerin, bu eşitsizlik nedeniyle iyi bir okul arayışında olduklarını, bu yüzden de bağış vermek zorunda kaldıklarının bir itirafıdır.

Ülke olarak, siyaset kurumu olarak ve vatandaşlar olarak, eğitimi ve eğitim hakkının herkese eşit olması gerekliliğini her şeyin üstünde tutmamız gerektiği bilinciyle kararlılıkla mücadele etmeliyiz.

Bu, hepimizin ortak sorumluluğu ve görevidir.

11 Eylül 2024