Ekrem İmamoğlu ve Siyaset Yasağı:
Hukukun Siyasallaşmasının Ekonomiye ve Topluma Etkisi
Haziran 2019’da 1 doların 5,80 TL olduğu bir dönemde, tekrarlanan seçimle ikinci kez seçilen Ekrem İmamoğlu, yoksulluğa karşı geliştirdiği sürdürülebilir projeler ve gençler, kadınlar, çocuklar için uyguladığı politikalarla geniş kesimlerin takdirini toplamış, dürüst ve kararlı bir isimdir. Seçimlerden önce yine kendilerinin yarattığı ekonomik darboğazda tanzim çadırlarında domates, salatalık, ıspanak, patates, soğan, patlıcan ve biber satışı yaparak seçim kazanmaya çalışanlar, halkı ikna edemediler ve kaybettiler. 31 Mart 2019 seçimleri sonrasında "hiçbir şey olmadıysa bile bir şey oldu" diyerek, aynı zarf içinden yalnızca birini iptal edenler, 23 Haziran 2019'da halkın öfkesiyle yüzleşmek zorunda kaldılar.
800.000 fark atarak seçim kazanan bir belediye başkanına, halk iradesini yok sayarak, insanların gözünün içine baka baka "topal ördek" dediler. Projelerini engellemeye çalıştılar ve güçsüz kalacağını iddia ettiler. Ancak bu girişimlerinin sonuçları, 31 Mart 2024'te halkın öfkesiyle bir kez daha yüzleşmeleri olarak geri döndü. Bugün, 1 doların 35 lira olmasından ve halkın derin yoksullaşmasına neden olan ekonomik politikalardan sorumlu olanlar da aynı kişilerdir. Siyasi bir dava ile iktidar tarafından kendisine yönelik getirilmeye çalışılan siyaset yasağı tartışmaları, yalnızca bir belediye başkanının siyasi kariyerini değil, aynı zamanda Türkiye’nin hukuk sistemi, demokrasisi ve ekonomi üzerindeki kırılgan yapısını da gündeme getirmektedir.
Ekonomi ve Hukuk: Birbirinden Kopamaz İki Unsur
Bugün Türkiye, ekonomik açıdan tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Doların 5 liradan 35 liraya yükselmesi, milyonlarca insanın gelirinin enflasyon karşısında erimesi, devletin kur korumalı mevduat (KKM) sistemi gibi çözümlerle kaynaklarının erimesi, ekonomik buhranın göstergeleridir. Bu dönemde, ekonomik çöküşün temel sebeplerinden biri, hukukun siyasallaşmasıdır.
Bozuk ekonomi ve hukuk arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. İktidara olan güvenin azalması ve hukukun siyasi çıkarlar doğrultusunda kullanılması, yalnızca yargıya olan güveni değil, aynı zamanda piyasalara olan güveni de sarsar, dışardan gelecek yatırımcıyı ürkütür. Yatırımcılar ve halk, hukukun tarafsızlığını yitirdiği bir ülkede ne ekonomik ne de sosyal güvence bulamazlar. Bu durum, ekonomik çöküşü hızlandırır. Bugün Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunların bir kısmı, hukukun bağımsızlığına olan güvenin zedelenmesinden kaynaklanmaktadır.
SİYASET YASAĞI KİMLER İÇİN KONUŞULABİLİR?
Siyaset yasağı, yalnızca bir kişiye uygulanan bir yaptırım olmanın ötesinde, toplumun adalet ve demokrasi taleplerine yanıt veren önemli ve hassas bir mekanizmadır.
Peki, bu yasak kimler için gündeme gelebilir ve kimler için tartışılabilir?
Ekonomiyi Çıkmaza Sokanlar: Yanlış ekonomi politikalarıyla halkı yoksullaştıran, Türk Lirası’nın değer kaybına neden olanlar, yalnızca ekonomik değil, siyasi bir başarısızlığın da sorumlularıdır.
Hukuku Araçsallaştıranlar: Hukuku kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak adalet sistemine olan güveni sarsanlar, manipüle edenler demokrasiyi tehlikeye atmaktadır.
Cumhuriyet İlkelerine Zarar Verenler: Cumhuriyet’in temel değerlerine saldıranlar, sadece bugünü değil, geleceğimizi de tehdit etmektedir.
Eğitim Sistemine Zarar Verenler: Gençleri çağdaş eğitimden uzaklaştıran, bilimi ve eleştirel düşünceyi geri plana iten yaklaşımlar, ülkenin geleceğine darbe vurmaktadır.
Dini Değerleri Siyaset İçin Kullananlar: Toplumun manevi hassasiyetlerini çıkarları doğrultusunda istismar edenler, sosyal barışı ve inanç özgürlüğünü zedelemektedir.
Cumhuriyet değerlerine, adalet ve toplumsal barışa zarar veren bu kişiler için siyaset yasağı tartışması, demokratik bir toplumda kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Siyaset yasağı, toplumun adalet ve demokrasi taleplerine bir yanıt olabilir; ancak bu yaptırımın demokratik niteliği, hangi ölçütlerle uygulandığına ve kimlere yöneltildiğine bağlıdır.
Ekonomiyi çıkmaza sürükleyen, hukuku araçsallaştıran, Cumhuriyet’in temel ilkelerine zarar veren, toplumu kutuplaştıran veya demokratik düzeni tehdit edenler için siyaset yasağı tartışılabilir; fakat bu süreç, adil, şeffaf ve hukuka uygun şekilde yürütülmelidir.
Bu bağlamda, siyaset yasağı konusunu ele alırken yasaların kişisel veya siyasi hesaplaşmalara değil, toplumun genel çıkarlarını gözetmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bu şekilde ele alındığında, siyaset yasağı, adalet ve demokrasi taleplerine uygun bir araç olarak değerlendirilebilir.
Hukukun Siyasete Alet Edilmesi
Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı süreç, hukukun siyasete nasıl alet edilebileceğine dair çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir. İmamoğlu’nun “ahmak” kelimesini kullandığı ifade üzerinden yürütülen hukuki süreç, aslında hukuk ile siyasetin iç içe geçtiği bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Bu sözün hedefinin kim olduğu veya hangi bağlamda söylendiği önemli değilmiş gibi görünse de, aslında bu tür süreçlerin arkasında yatan siyasi hesaplar çok daha derin bir endişe yaratmaktadır.
Hukukun bağımsız bir şekilde işlememesi, toplumun her kesiminde adalet duygusunun zedelenmesine sebep olur. Türkiye’de hukuka olan güvenin azalması, sadece siyasetçilerin değil, halkın da demokratik sisteme olan güvenini sarsar. Bu güvensizlik ortamı, ekonomi üzerinde de ciddi bir baskı yaratır. Hukukun zayıfladığı bir ülkede, yatırımcılar risk almaktan çekinir, piyasa istikrarı bozulur, işsizlik artar ve refah düzeyi hızla düşer.
İktidarın Oy Kaybı ve Ekonomi
Bugün Türkiye’de iktidar partisinin oy kaybetmesinin temel sebeplerinden biri, ekonomik politikaların başarısızlığıdır. Ekonomik krizin derinleşmesi, milyonlarca insanın geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kalması, toplumun her kesiminde iktidara karşı tepkiyi artırmıştır. Bozuk ekonominin arkasındaki ana sebep ise hukuka olan güven eksikliğidir. Eğer hukuk sistemi adil, şeffaf ve tarafsız bir şekilde işleseydi, ekonominin bu kadar büyük bir darbe alması muhtemelen engellenebilirdi.
Ancak, mevcut iktidar, hukuka olan güveni yeniden inşa etmek yerine, daha fazla siyasi kontrol sağlamaya çalışıyor gibi görünüyor. İmamoğlu gibi muhalefet liderlerine yönelik getirilmeye çalışılan siyaset yasakları, iktidarın bu yöndeki girişimlerinin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Ancak bu tür adımlar, iktidarın oy kaybını durdurmak bir yana, daha da hızlandırabilir.
Ekrem İmamoğlu’nun Yükselişi
Ekrem İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerinde, aynı zarf içinde bulunan dört oy pusulasından sadece birinin iptal edilmesiyle tekrarlanan seçimde, 800 bin gibi büyük bir farkla yeniden kazandı. Bu zafer, adaletsizlik ve hukuksuzluğa karşı durmak isteyen geniş bir kesimin tepkisini ve demokrasiye sahip çıkma iradesini yansıtıyordu.
İstanbul halkı nezdinde İmamoğlu, yalnızca bir belediye başkanı değil, aynı zamanda bir lider figürü haline geldi.
Ona yönelik siyaset yasağı girişimleri, halkın gözünde onu daha da yüceltme potansiyeli yarattı. İnsanlar, hukukun siyasi çıkarlar için kullanılmasına karşı tepkilerini İmamoğlu’na olan desteklerini artırarak gösterdiler.
Hukuku kişisel çıkarlarına alet edenler ve yargı üzerinde manipülasyon yapanların bu girişimleri ise uzun vadede ters tepti.
"Topal ördek" benzetmesiyle İmamoğlu'nu küçümseyenler ve İstanbul halkına hizmetini engellemeye çalışanlar, 2024 yerel seçimlerinde bu girişimlerine karşı halkın tepkisiyle yüzleştiler.
Ekrem İmamoğlu, geliştirdiği politikalar ve sunduğu hizmetlerle üçüncü kez İstanbul'un belediye başkanı seçilmesini sağlayan 1 milyon oy farkını yine kendisi oluşturdu.
Bu başarı, İmamoğlu’nun dört yıl boyunca gece gündüz çalışarak yarattığı etkinin bir sonucuydu.
Sonuç Olarak
Ekrem İmamoğlu’na yönelik siyaset yasağı tartışmaları, yalnızca bir siyasetçinin geleceğiyle ilgili değil, aynı zamanda Türkiye’nin geleceğiyle de yakından ilgilidir. Hukukun siyasallaşması, ekonominin çöküşünü hızlandıran bir faktördür. Hukukun bağımsızlığı, toplumun adalet duygusunun korunması ve ekonomik istikrarın sağlanması için vazgeçilmezdir.
İmamoğlu’nun halk gözündeki yükselişi, hukukun adil ve tarafsız bir şekilde işletilmesinin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, hukuku kişisel çıkarlar doğrultusunda kullananlar, sadece ülkenin demokratik değerlerine değil, aynı zamanda ekonomik geleceğine de zarar vermektedir. Nitekim, İmamoğlu İstanbul’da belediye başkanı seçildiğinde 1 dolar 5,80 lira iken, hukukun kişisel çıkarlar için kullanılması sonucu bugün 1 dolar 35 lira olmuştur.
İmamoğlu’na karşı yürütülen hukuksuz ve manipülatif sürecin ekonomiyi daha da çıkmaza sürükleyeceği açıktır.
Bu nedenle herkesin bu durumu görerek demokrasiye sahip çıkması ve İmamoğlu’nun arkasında durması gerekmektedir.
Halkın sesi, hukuka ve demokrasiye olan inançlarını kaybetmemeleri gerektiğini ve bu tür siyasi girişimlerin geri tepeceğini kanıtlamaktadır.
26.09.2024
Sevim DALGIÇ GÜL
Ofis
Küçükbakkalköy Mah. Ozan Veysel Sok. No: 3/C Ataşehir / İstanbul