En Ulu Işık

Henüz bir lise öğrencisiyken ve Küçükbakkalköy Kadıköy’e bağlı mahalleyken, Kadıköy Lions Kulübünün açtığı yarışmada “Atatürk: En Ulu Işık” konulu kompozisyonumla ilçe birincisi olmuştum. Dönemin Lions Yönetmeni merhum Rafet Erçil ödülümü vermişti (Dünya Klasiklerinden bir kitap ve bir kol saati:))

Birkaç yıl sonra araştırmacı yazar Cemal Şener (nurlar içinde yatsın) yazımı yayınlamak istemişti. Bendeki kopyasını kaybettiğim dergiye (evlilik, taşınma vs.) bugün ulaştım…

Bunu sağlayan Muharrem Ercan Dede’ye ve Ali kardeşime sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

28 yılda dünyada ve tabii hayatımda pek çok şey değişti. Tek değişmeyen “ve asla değişmeyecek olan” Atatürk Sevgim, Atatürk İnancım, Atatürk Bağlılığım…

Sonsuz Minnetle ♾

Atatürk!...

Akıllı, çalışkan, milletini seven, aydın, güçlü, gerçekçi düşünen; kederi sevince geceyi gündüze, kötüyü iyiye çeviren büyük devrimci Türk lider. O’nun hakkında bugüne kadar yazılmamış yeni bir fikir, bir inceleme, gerçek hikâye ya da tarihi olay bulmak imkansızdır. Hele O’nu bir iki cümleyle anlatmak, birkaç satıra sığdırmak asla ve asla mümkün değildir. O’nu daha iyi anlamak için ilk olarak O’nu tanıyıp, fikirlerini benimsemeli; bize ne anlatmak istediğini tam olarak öğrenmeliyiz Buda Atatürkçülüğü bilmekle olur.

Atatürkçülük, kimilerine göre puta tapmak, kimilerine göre bir yalana inanmak, kimilerine göre uçsuz bucaksız Ulu Bir Işık… Ama!... Gerçek Atatürkçülüğün ne olduğunu biliyor muyuz acaba? Hiç Sorduk mu kendimize, Atatürkçülük nedir? Atatürkçüyüm demekle Atatürkçü olunur mu? Önce bu soruları cevaplayalım ki… gerçekten Atatürkçü olup olmadığımızın farkına varalım.

Nedir Atatürkçülük?

Bence Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelidir. Gerçekçi bir önderin, devrimci bir eylem adamının düşüncelerinin yön verdiği evrensel bir akımdır.

Silah yoktu… buldu buluşturdu; cephane yoktu… yaptı yakıştırdı; dört yılda iç ve dış düşmanlarının hayallerini yıkarak perişan etti. Çağdaş uygarlığın onurlu ve eşit bir üyesi olarak dünyanın eşine asla rastlanır serüvenini yaşadı. Bu olağanüstü başarıyı dünyanın tüm dillerinde KEMALİST DEVRİM denilmektedir. İşte Atatürkçülüğün özü budur. Türk ulusunun yanı sıra ezilen tüm uluslarda bağımsızlık ve kalkınma yolundaki kaynakların başında Atatürkçülük gelir, Türk devrimleriyle birleşir. Din ve devlet işlerini ayıran özgürlükçü düşünce “Laiklik”; halkın devlet yaşamına katılmasını sağlayan “Cumhuriyetçilik”; ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı çıkan “Milliyetçilik”; egemenliğin kaynağı ulutur diyen “Halkçılık”; tüm halkını kucaklamak amacıyla devlet etkinliğine öncelik tanımak gerektiğini söyleyen “Devletçilik” ve ulusumuzun yükselme isteğini simgeleyen “Devrimcilik”, Atatürkçülüğün temelini oluşturan ilkelerdir. O’nun inkılaplarının ana gayesi halkımızı çağdaş ve uygar bir toplum düzeyine ulaştırmaktır. Eğer denildiği gibi Atatürkçülük puta tapmaksa milyonlarca insan puta tapıyor; yalana inanmaksa O öldüğünde dünya bir yalanı ağladı ama ulu bir ışıksa unutmayalım ki yeryüzündeki en ulu ışık Atatürk ve Atatürkçülüktür.

Ya Cumhuriyet!

Hilafet iktidarı Tanrı’ya saltanat iktidarı soya dayanır. Kişi ruhuyla Tanrı’nın bedeniyle sultanın kulu olmak zorundadır. Oysa Cumhuriyet İnsanın insan tarafından, insan için yönetilmesidir. Milletin egemenliğinin kendi elinde bulunduğu, iktidarın tek kaynağının toplum olduğu büyük güç. Bu da O’nun eseri.

O, bir doktordu ölmek üzere olan bir vatanı iyileştiren; O bir öğretmendi cahil beyinleri güçlendiren, O bir bilgindi geleceği gören; O bir mimardı bir ülkeyi yeniden çizen; her şeyden önemlisi O bir insandı atmış yıl sonra bile izinden gidilen.

Sanırım başka söze gerek yok. Onun ilkeleri ve sözleri vazgeçilmez ölçüde benliğimizi sarmıştır, onları atmakta mümkün değildir. Eğer bugün buradaysak herkesle eşit haklara sahipsek bunu ona borçluyuz ve bunun değerini bilmeliyiz. Ne mutlu Atatürk ilkeleri ışığında yaşıyorum diyene!

Sevim DALGIÇ GÜL /1996 Kasım