Şiddete Karşı Toplumsal Mücadele:

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, yalnızca kadınlara yönelik şiddeti değil, genel anlamda şiddetin her türünü sorgulamamız ve durdurmamız gerektiğini hatırlatan önemli bir gündür.

Kadına yönelik şiddetin köklerini kazımak istiyorsak, hayatın her alanında şiddeti tümden yok etmeye odaklanmalıyız.

Şiddet, sadece bireylere değil, topluma, doğaya ve gelecek nesillere zarar veren derin bir toplumsal sorundur.

Şiddeti Körükleyen Ekonomik Koşullar

Şiddetin artışında ekonomik etkenlerin rolü büyüktür.

Derinleşen ekonomik krizler, işsizlik, gelir eşitsizliği ve yoksulluk, bireylerin üzerindeki stresi artırarak toplumsal gerginlikleri körüklemektedir.

Bu koşullar, aile içi şiddet başta olmak üzere birçok şiddet türünün artmasına zemin hazırlamaktadır.

Ekonomik sorunlarla baş edemeyen bireylerin yaşadığı umutsuzluk ve öfke, çoğu zaman çevresine ya da ailesine yönelen şiddetle sonuçlanmaktadır.

İktidarın Sorumluluğu ve Politika Eksikliği

Mevcut yönetim, şiddetin temel nedenlerine yönelik etkili politikalar üretmekte yetersiz kalmıştır.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılmadığı gibi, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararıyla kadınlara karşı işlenen bu insanlık suçuna karşı duyarsız bir tavır sergilenmiştir.

Aynı zamanda, artan yoksulluk ve sosyal adaletsizlik, aile kurumunu da derinden etkilemektedir.

Gelir dağılımındaki eşitsizlikler, sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği ve eğitime erişimdeki adaletsizlik, bireylerin birbirine olan güvenini azaltarak aile hayatını tümden yok eden bir süreç yaratmaktadır.

İktidarın sorumluluğu yalnızca yasal düzenlemeler yapmakla sınırlı değildir; aynı zamanda ekonomik istikrarı sağlamak, sosyal politikaları güçlendirmek ve bireylerin yaşam kalitesini artıracak adımları atmak da bu sorumluluğun bir parçasıdır.

Devletin Rolü: Güvence ve Önleme

Devlet, şiddet gören bireylere güçlü bir güvence sunmalı, aynı zamanda şiddet uygulayanların da rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılması için çalışmalıdır. Kimse, işlediği şiddet suçunun cezasız kalacağına inanmamalıdır. Yasal düzenlemeler caydırıcı olmalı, cezalar etkin bir şekilde uygulanmalıdır.

Ancak ceza kadar, bireylerin şiddet uygulama davranışının kök nedenlerini anlayarak müdahale etmek de önemlidir.

Şiddet uygulayan kişinin ne kadar ileri gidebileceğini anlamak, potansiyel riskleri değerlendirmek ve gerekli önlemleri zamanında almak hayati bir öneme sahiptir.

Bu süreçte, şiddetin başlangıç aşamalarında tespit edilmesi ve riskin kontrol altına alınması, daha büyük felaketlerin önüne geçebilir.

Şiddeti Önlemede Anahtar Unsurlar: Eğitim ve Medya

Şiddetle mücadele, bireylerin hayatının en erken dönemlerinde başlamalıdır.

Eğitim sistemimizin her aşamasında, şiddetin yıkıcı etkileriyle ilgili farkındalık yaratmak ve bireylerin empati, hoşgörü ve çözüm odaklı davranışlar geliştirmesine katkı sağlamak önemlidir.

Ayrıca, filmler, diziler ve diğer medya içerikleri, şiddeti sıradanlaştırmaktan kaçınmalı ve barışçıl çözümleri teşvik etmelidir.

Hayatın Her Alanında Şiddete Karşı Toplumsal Seferberlik

Şiddet sadece bireyleri hedef almakla kalmaz; çocuklara, hayvanlara, doğaya, sokaklara ve okullara da sirayet eder.

Şiddeti önlemenin yolu, toplumun tüm kesimlerinde farkındalık yaratmaktan ve dayanışma ruhunu güçlendirmekten geçer.

Çocukların sevgi dolu bir ortamda büyümesi, hayvanlara merhametle yaklaşılması, doğanın korunması ve sokakların güvenli hale getirilmesi, şiddetsiz bir yaşamın anahtarıdır.

Şiddetsiz Bir Gelecek İçin Birlikte Mücadele

Şiddeti durdurmak, yalnızca bireylerin değil, kurumların, toplumun ve devletin ortak sorumluluğudur.

Şiddeti körükleyen ekonomik ve toplumsal nedenlerle mücadele edilmeden gerçek bir çözüm mümkün değildir.

İktidarın bu konuda sorumluluklarını yerine getirmesi, adil, eşit ve şiddetsiz bir toplumun inşası için atılacak ilk adım olacaktır.

Şiddetsiz bir dünya mümkün ve bunun için harekete geçmek hepimizin görevidir.

25 Kasım 2024

Sevim DALGIÇ GÜL