Yurtta Barış, Dünyada Barış: Atatürk'ün Evrensel Mesajı
Barış ve demokrasi, bir ülkenin kalkınması ve halkının huzur içinde yaşaması için vazgeçilmez iki temel değerdir.
İç barışın olmadığı bir toplumda, demokrasi gelişemez; demokrasinin olmadığı bir düzende ise barışın kalıcı olması mümkün değildir. Bu değerlerin eksikliği, tarihte pek çok trajik sonun habercisi olmuştur.
Fas, Mısır, Cezayir...
Suriye...
Dikta rejimlerin halkların yararına olmadığı ve kaçınılmaz bir çöküşle sonuçlandığı gerçeği, tarihin bizlere sık sık gösterdiği bir ders niteliğindedir.
Demokrasinin ve insan haklarının sekteye uğratıldığı her coğrafyada, bu çöküşlerin onlarca örneğini görmek mümkündür.
Baskı altında tutulan halklar, daima bir çıkış yolu arar ve sonunda bu yolu bulur. Ancak, bu süreçler genellikle derin acılara, yıkımlara ve yıllar süren belirsizliklere yol açar.
Daha da trajik olan, demokrasi eksikliğini kendi çıkarları için fırsata çeviren küresel güçlerin, bölgesel ve ulusal çatışmaları körüklemekten çekinmemeleridir.
Bu güçler, halkların adalet ve özgürlük arayışını çoğu zaman kendi politik ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullanır.
Bu durum, sadece söz konusu bölgeleri değil, küresel dengeleri de olumsuz etkiler. Halkların bu baskılardan kurtulma çabası, insanlık tarihinde tekrar eden bir tema haline gelmiştir.
Bu noktada, ülkemizin sahip olduğu demokrasi geleneğinin ve fikirlerin özgürce paylaşılabildiği bir ortamın değerini daha iyi anlamamız gerektiği açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren halk egemenliği, hukukun üstünlüğü ve insan hakları temelinde inşa edilmiştir.
Ancak bu kazanımlar, korunmadığı ve geliştirilmediği sürece, zamanla zayıflayabilir.
Cumhuriyetimizin 101. yılında, Atatürk’ün bizlere emanet ettiği değerleri daha güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi doğrultusunda barışın, hem iç hem de dış politikanın temel taşlarından biri olduğunu unutmamalıyız. Atatürk’ün dediği gibi, “Milletlerin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, savaş bir cinayettir.”
Bu anlayışla hareket ederek, barış ve huzur içinde bir geleceği inşa edebiliriz.
Demokrasiyi, bireysel özgürlükleri ve adaleti her şeyin üzerinde tutarak, ülkemizi geleceğe taşıyabiliriz.
Bunun için sadece devlet kurumlarının değil, birey olarak bizlerin de sorumluluk alması şarttır. Her bireyin düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, toplumun tüm kesimlerinin barış içinde bir arada yaşayabildiği bir Türkiye hedefi, hepimizin ortak ideali olmalıdır.
Atatürk’ün hem ülkemizi, hem bizleri bilinçlendirip korumak adına miras bıraktığı bir diğer kıymetli olan “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sözü, bu hedefin yol göstericisidir.
Cumhuriyetimizin sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi olduğunu unutmadan; fikir özgürlüğüne, adalete ve toplumsal dayanışmaya dayalı bir geleceği inşa etmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki, özgür bireyler ve güçlü bir toplum, sağlıklı bir demokrasinin en sağlam temelleridir.
Bu hedef doğrultusunda, demokrasinin bir lütuf değil, emekle korunması gereken bir değer olduğunu her fırsatta hatırlamalıyız.
Türkiye, Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık yolunda, demokrasinin ışığını daha da güçlendirerek ilerlemek zorundadır.
08.12.2024
SEVİM DALGIÇ GÜL
Ofis
Küçükbakkalköy Mah. Ozan Veysel Sok. No: 3/C Ataşehir / İstanbul